Aylardır tatil için nereye gideceğimize karar veremememiz ve en sonunda “amaaan yakın olsun 3 günlük gidelim bir yerlere işte” diyerek gittiğimiz yer Bozcaada oldu. Daha önce annemle bilmem ne turunda yaş ortalaması benimkinden çok farklı olan bir grupla birlikte gidip görmüşlüğüm vardı. Günübirlik bir gezide ne kadar anlayabilirsen bir yeri ben de o kadar anlamıştım. Bu sefer planlı programlı 3 gece kalmalı gidince durum farklı oldu. Sakinliği, daracık sokakları, minik koyları, uzun bağları, şarapları, cana yakın insanları, buzzz gibi denizi, meyhaneleri ve iyot kokan havasıyla bir masal ada Bozcaada. Arnavut kaldırımlı ara sokaklarında dolaşırken bile şarap kokusu sarhoş edebilir. Derdi tasayı bir kenara bırakarak kendini bir film karesinde gibi hissetmek istiyorsan kollarını açarak seni bekleyen yer kesinlikle Bozcaada.
Bertiz Hotel: Sanırım Bozcaada’nin tek butik oteli. Her yer tertemiz. Çalışanları ve sahibi güler yüzlü. Oldukça misafirperverler. Pansiyondan çevirilmiş bir butik otel değil. Başından öyle yapılanlardan. Harika bir havuzu ve denizi var. Denize her bakışında balık sürülerinin oluşturduğu gümüş yansımayı görebilirsin. Güneş batarken barda muhteşem manzara ya karşı, smooth caz ve biraz blues dinleyerek şarabını yudumlamak harika bir keyif. “evet ben bunu yaptım”.
Ada Cafe: Bozcaada’nin en eski cafesi olma özelliğini taşıyor. Hayatımda ilk defa gelincik şerbetini burada içtim. Tadı muhteşem. Bir şeyler yemek için gittiyseniz ahtapot mücveri kesinlikle denemelisin.
Çiçek Pastanesi: 50 metre uzağındayken bile imalatından çıkan kokuları duyabileceğin. O kokuların karşı konulmaz çekim gücüyle kendini masalardan birinde otururken bulacağın bir pastane. Dünyanın en güzel damla sakızlı kurabiyelerini yapıyorlar. Tadı damaklara şenlik yaptıranlardan.
Koreli Restoran: Bozcaada’da hemen limanın orada. Ayazma’da da bir şubesi var. Sahibi Kore gazisiymiş. Şu anda oğlu işletiyor. 45, 50 yıllık bir işletme. Dünyanın en güzel mezesini burada yedim sanırım. Giderseniz mutlaka “sıcak ot” u deneyin. Tadi ölünesi. Başka nasıl anlatılır bilemedim. Adanın otlarından yapılıyor ve sıcak servis ediliyor. Her şey taze. Adada midye çıkmadığı için midye satmıyorlar mesela. Bu bile bir çok şeyi anlatıyor. Servis bildiğin bol kepçe. Yemeğin sonunda biz bittik, o mezeler bitmedi.
Simyon Meyhane: Ada’nın Arnavut kaldırımlı, dar, meyhanelerin sıra sıra dizildiği sokaklarından birinde. Buraya son akşamımızda gittik. Keyfin son noktasını burada yaşamak istedik. Doğru bir seçim yapmışız. Burada da hayatımda başka bir ilk yaşayarak ahtapot beğendi yedim. Adalılar ahtapotlu mezeleri seviyorlar. Ara sıcak olarak geldi ve inanılmaz. Muhakkak denenmeli.
Polente: Mavi beyaz ağırlıklı, adaya çok yakışan, bir mekan. Akşamüstü yemekten önce veya gece yemekten sonra gelebileceğiniz güzel müzik dinleyebileceğiniz özel kokteyllerinden içebileceğiniz bir yer.
Fuska Bar: Çağdaş Yunanca’da fuska’nın anlamı sabun köpüğüymüş. Denizin tam anlamıyla dibinde. Dalga sesleriyle birlikte Bozcaada şarabını yudumlamak ayrı bir zevk oldu.
Corvus Şarap Fabrikası: Yeni yasayla birlikte fabrikayı gezemeyeceğimizi öğrenmemizle bize tek hayal kırıklığı yaşatan yer oldu. Şarabın alkol değil bir kültür olduğunu anlamak bu kadar zor olmamalı. Artık tadım da ücretli ama mağazalarında bizi harika yönlendiren damak tadımıza göre seçenekler sunan güler yüzlü bir satıcıları var. Resmen kızın işine özendim. Ayrıca belirtmek isterim Corvus Teneia Kraliçe Elisabeth’e yemekte ikram edilen şarap. Alırken tercih edilebilir.
Çok Önemli Not: Muhakkak yapılması gereken bir diğer şey ise rüzgar güllerinin o tarafa gidip bir beş dakika kadar dönüşlerini izleyerek, meditasyon yapmak. Beş dakikayı geçmesin ama. Tehlikeli olabilir. Akşamüstü saatlerini öneririm. Böylece biraz daha ilerleyerek güneşin denize doğru muhteşem batışını görebilirsin.
Önümüzde ki günlerde gidecek olanlar için :
Bagbozumu festivali: 6 Eylül 2013