24 Nisan 2014 Perşembe

Emeklİ Olsam da, Gitsem Brugge'a Yerleşsem...

Hani “emekli olsam da, gitsem sessiz sakin bir kasabaya yerleşsem” dersin ya, hah işte o kasaba Avrupa’da Brugge. Belçika’nın Flaman bölgesinde. Dili Fransızca. Kuzeyin Venediği.

Ufak ama muhteşem kanalları ve yeşilliğiyle kesinlikle görülmesi gereken bir yer.  Bütün Brugge unesco’nun kanatları altında. 1000 yıllık tarihi var. En yeni bina 100 yıllık. Tam bir ortaçağ şehri. Dolaşırken, bilinçsiz bir şekilde gözlerin, birden karşına çıkacak, kılıcını kaybetmiş zırhlı bir tapınak şövalyesi ya da seni imana çağıracak bir papaz arıyor. Ben, kendi adıma şövalyeyi tercih ederim.

Brugge için “tarihi” demek az kalır aslında. Çünkü sen kendini gelecekten ışınlanmış gibi hissediyorsunuz. İnanılmaz romantik. Daracık sokaklarıyla, kanallarıyla, ördekleriyle, altın heykelleriyle, küçük köprüleriyle tam bir masal diyarı. Evler aynı Hansel ve Gratel masalında ki gibi. Üzerlerine çikolata döküp yemek istiyorsun. Ördek demişken, ördeklerin de bir hikayesi var tabi. Zamanında kralın en yakın arkadaşını öldürmüş Brugge lular. Kral da Brugge halkına ceza olarak, ördekleri öldürmeme cezası vermiş. Gerçek olup olmadığını, her şehir efsanesinde olduğu gibi bunda da kimse bilmiyor.

Yapmazsan olmaz: Michalengelo’nun “doni madonna” heykelini görmelisin, o dar sokaklarda dolaşırken dünyanın en eski eczanesine rastalayacaksın. Muhakkak içeriye gir ve eski ilaçları gör. Aynen muhafaza etmişler. Çok tatlı bir sahibi var. İstediğin kadar fotoğraf çekebilirsin. Bu arada en eski hastane de Brugge da. Belfry Tower da kesinlikle görülmesi gereken yerlerden. Zaten meydanda istemesen de görürsün ama en tepesine çıkmak çok zor. Asansör yok, merdivenleri kullanmak zorundasın ama illa Brugge’u tepeden görücem diyorsan “in Brugge” filmini izlemeni tavsiye ederim. Filmde hem Brugge’un  Belfry Tower’dan nasıl göründüğünü, hem anlattığım muhteşem yerleri bol bol görebilirsin.

Danteliyle meşhur ama almana gerek yok. Çünkü son yıllarda hepsini Çin’den getirtmeye başlamışlar. Çikolata da “Brugge Praline” tercihin olabilir. Kesinlikle enfes. Son olarak beni benden alan ve bu masalı tamamlayan oyuncakçının adını veriyorum: “Kathe Wohlfahrt”. Muhakkak uğramalısın. Muhteşem, tahta oyuncaklarla ve hiçbir yerde göremeyeceğin yılbaşı süsleriyle dolu.


“Gidip görsek mi? ” diyenlere şiddetle tavsiye ederim. Çocukken okuduğun masalların içine gireceksin.  



21 Nisan 2014 Pazartesi

Brüksel; Gitmesem de olurmuş aslında...

Hayatımda gördüğüm en saçma sapan şehir, hani yer yer bizimkileri aratmıyor desem doğru olur. Giderken çok farklı bir yer olacağını hayal etmiştim, nede olsa küçüklüğümden kalan “Belçika çika çika” nın başkentine gidiyordum ama o da ne ortada bir tane Brükselli yok. Adamlar yabancıların göçü nedeniyle şehri terk etmişler. Civara yerleşmişler. İşleri düşerse arada bir Brüksel’e uğruyorlar işte.  Brükselli haricinde ne ararsan var. Faslısı Tunuslusu Türkü dolu. Yolda yürürken bile birden fazla laf atan oldu. Hani gidersen bil de ona göre kıyafet seç. Ben tekrar gider miyim? Sanmıyorum. Hani zorda kalmam falan lazım. Bir kere gördüm yetti.
Hiç mi güzel bi tarafı yok? E tabiî ki var. Bir Grand Place var mesela. Şehrin göbeğinde meydan. Tek kelimeyle muhteşem. Victor Hugo, Grand Place için “hayatımda gördüğüm en güzel meydan “ demiş. Kendisine katılmamak mümkün değil. Savaşta hasar görmeyen tek yer de o meydan sanırım. Almanlar her yeri yerle bir etmiş zamanında. O yüzden Grand Place dışında mimari baya zayıf. Çok göç alan bir şehir olduğu için, herkes bina yaparken kendi kafasına göre takılmış.
Ne görülmeli: Grand Place’i gördüysen geriye görülecek tek şey kalıyor. Manneken Pis. Yani; çişini yapan çocuk. Manneken Pis hakkında birkaç tane şehir efsanesi var. Benim en sevdiğim ise, savaş sırasında bombalara çişini yaparak etkisiz hale getirdiği. Bir de Atomium var tabi. Bunun dışında, Ten Ten’in anavatanı olduğu için, Ten Ten mağazasına uğrayabilirsin. Müze olarak ise; çikolata müzesi ve karikatür müzesi en keyif alarak gezilecek müzelerden.

Yenmezse içilmezse olmaz: Tencereyle gelen midye ve patates kızartması. Bunun için doğru adres ise “Leon”. Kesinlikle çikolata yemelisin. Marcolini ve Leonidas markaları tavsiyemdir. E tabi bira içmeden de olmaz dimi. Bira’nın milyon çeşidi var Brüksel de. Bu milyon çeşidi bulabileceğin doğru adres ise Delirium. Waffle’ı da baya övmüşlerdi ama ben o kadar beğenmedim. Belki sen beğenirsin. Denemekte fayda var ;)