20 Haziran 2012 Çarşamba

Bir Kuzguncuk Günü


Geçen hafta Pın’la beraber, hava sıcaktan ölüyor demedik, bu sıcakta karşıya nasıl geçilir 1500 derece demedik, bir değişiklik olsun Kuzguncuk’a gidelim dedik. Ben ilk defa gittim. Daha önce Kumral Ada Mavi Tuna kitabında bahsedildiği kadar biliyordum.

Arabayı park ettik, kendimi dışarıya attım ve bir masalın içindeydim. Sanki eski zamanlarda yaşıyor gibiydim. Hani bazı yerler vardır, mesela bazı evler, içine girdiğiniz anda size bir aidiyet duygusu yaşatır. İşte ben Kuzguncuk’a geldiğimde de bunu hissettim.

Sokaklarında starbucks, burger king, super market vb bir çok şeyi göremeyeceğiniz bu büyülü yerde içimi inanılmaz bir huzur kapladı. “Biraz sokaklarda gezelim, sonra bir yere otururuz” dedik. Dolaştıkça masalın içinde hanımeli ve ıhlamur kokusuyla kaybolmuş gibiydim. Can Yücel’in ruhu dolaşıyordu sanki sokaklarda. İstanbul içinde ama değil sanki, izole edilmiş bir yer gibi. Küçük kasaba misali, herkes birbirini tanıyor. Esnaf dükkanlarının önüne tabureler atılmış, kadınlı erkekli oturup sohbet eden insanlar. Utanmasam beni de aranıza alın diyecektim. Perihan Abla sokağı, (dizinin çekildiği yer ) Ekmek teknesi, kiliseyle dip dibe olan cami, ve caminin yapılmasında emeği geçen gayrimüslimlerle, bağışta bulunan papaz. Sokaklarıyla, kıraathaneleriyle, camisiyle, kilisesiyle, şirin cafeleriyle her şey “Kuzguncuk da, sevgiyle saygıyla insan yaşıyor” der gibiydi.

Bir arkadaşımızdan aldığımız tavsiyeyle “Ekmek Teknesi" adında bir yere oturduk. Abartmıyorum, hayatımda yediğim en güzel lahmacunu yemiş olabilirim. Turist yese Turkish pizza ya tapar. O derece. Yemekten sonra kahveden bize çay söylediler. Tam kahveci usulü geldi çaylarımız. Çaycı demiyorum dikkat edin, kahve diyorum. Oradan çıkıp, “bir Türk kahvesi iyi olurdu şimdi yaa” diyerek, yanındaki şirin cafe ye girdik. Orada da aynı olay, herkes bir muhabbet bir muhabbet, tek yabancı biziz içeride. Bir bizi tanımıyorlar gibiydi. 5 çayına gitmişiz gibi bir hava vardı.

Yalnız, acemiliğime geldi. Daha sonrasında herkese “biz kuzguncuğa gittik” diye, ağzımı doldura doldura anlatırken ben, öğrendim ki benim çevremde ki herkes gitmiş, bir ben gitmemişim. Öyle de ezildim, ezilmedim değil. Ama bir sonraki gidişimde muhakkak gitmem gereken yerleri de öğrendim. Gider gitmez, size de haber veririm ;) en kısa zamanda tekrar gidicem. Kafaya koydum.

Orayı bilenler, yaşayanlar, orada doğup büyüyecek kadar şanslı olanlar, şimdi ki halinin eski haliyle aynı olmadığını söylese de, muhakkak gidip görülmesi gereken masal semt Kuzguncuk. Beni büyüledi, sizi de büyüleyeceğine eminim. O kadar etkilendim ki ne anlatsam ne yazsam  az kalacakmış gibi hissediyorum. Nazım’ın da dediği gibi “Beykoz da oturmalı, Beykoz da çalışan adam. Fakat Kuzguncuk şirin yerdir.”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder