21 Ekim 2012 Pazar

Roma'ya Sevgilerle

Herkes o kadar övgüyle bahsetti ki bu filmden, beklentim yüksekti. Bir de söz konusu olan, kendisini son zamanlarında şehir filmleri çekmeye adamış bir Woody Allen’sa beklenti yüksek oluyor.
Dört farklı hikaye var filmde. Dördü da şık hikayeler ama çok kopuk hikayeler. İzlerken sanki bir yerlerde, Love Actually sonu bekliyor insan. Bir yerlerde bir kesişme noktası aradım ben. Bunun dışında, film bir Midnight in Paris değil. Roma hiç abartılmamış. Kıyaslamak istemezdim ama Midnight in Paris’in o kadar çok etkisinde kalmıştım ki, şehrin tarihi dokusu, mimarisi ve tarihi o kadar çok gözüme sokmuştu ki Woody Allen, söz konusu olan yine bir Avrupa şehir tanıtma filmi olunca ister istemez bu kıyaslama yapılıyor.
Filmde ki hikayelerde şöhreti farklı açılardan ele almış. Hak edilmeyen, havadan gelen şöhret ve olması gereken şöhret. Bu arada, kendi ölüm korkusuyla da alttan alttan dalga geçmiş Woody Allen. Başarıyı işlemiş ama her şey olmadığını vurgulamış. Aldatmayı işlemiş, dünyanın sonu olmadığını göstermiş. Aslında, bütün olarak filmi düşündüğümde, her insanın bir kırılma noktası var. Bu kırılma noktalarında herkesin her şeyi yapabileceğini anlıyorsun. İçlerde bir yerlerde herkes zaaflarıyla yaşıyor. Bu yüzden bir mezarcı bir opera sanatçısına, bir azize ise kocasını aldatan bir kadına dönüşebiliyor. Filmde kırılma noktasını yaşayan herkes, hayatına kaldığı yerden devam ediyor. Bu sebeple film bittiğinde, zaafların kimseyi öldürmediğini düşünebilirsin.
Woody Allen’ı izlemek başlı başına bir keyif yalnız çok yaşlanmış. Filmin ortasında, ummadığın bir anda Ornella Mutti’yi küçük bir rolle görmem şahaneydi. Alec Baldwin ise inanılmaz. Tam bir salon erkeği. Oynadığı filmlerde bence çok konuşmasına falan gerek yok. Elinde bir viski bardağı olsun, ağzında puro olsun, arada birkaç kelime konuşsun yeter. O’nun karizması kimsede yok.
Film herkesde Roma’ya gitme isteği yaratmış ama bende öyle bir istek olmadı. Woody’e  Londra, Barselona, Paris, Roma’dan sonra bence bir İstanbul filmi yakışır. Bunu diyorum ama içimden de “İnşallah Berlin’le çıkmaz karşıma” diyorum, ki ben Berlin’den hiç hoşlanmam.
Konu hazır Avrupayken, bayramda Hırvatistan dayım. Yaani, önümüzde ki hafta bol bol Hırvatistan’ı okuyacaksın J Şimdiden İyi bayramlar.   

1 yorum: