Şimdi, doğruya doğru. Ben aslında klasik müzikten çok anlayan bir tip değilim ama bir dinle neden; klasik müzik benim için dipsiz kuyu gibi. Bir girersem içine zor çıkarım biliyorum. Abartırım, hayatımın ekseni haline getiririm. O yüzden, genelde teğet geçtim. Az çok fikrim olsun kafi dedim.
Geçen akşam Akbank Sanat’da bir konsere davetliydik Simle birlikte. Trio Orfe grubu, Kamran İnce’nin hayalinde yarattığı “kayıp dünya” için yaptığı besteleri Adnan Yiğit’in şiirleriyle birleştirmiş. Bu kadar güzel olacağı aklımdan geçmezdi.
Trio Orfe’yi ilk defa dinledim. Yazının başında söylediğim gibi, bu işten ben pek anlamıyorum ama bana hissetmem gerekeni hissettirdiler. Kendi dünyama falan daldım dinlerken bir ara, hatta hayal gücümün yarattıklarının benim üzerimdeki etkisini falan düşündüm. Bir anda ufak bir aydınlanma yaşadım. Dalga geçmiyorum, samimiyim. E benden de daha fazlasını bekleyemezsin zaten, “yanlış nota girdi, şu bestecinin şu eserine benziyor, minör senfonide değişik bir tavır sezdim” gibi yorumlar yapamayacağıma göre, kendi dünyamı düşüneyim bari dedim.
Adnan Yiğit ise bazen yazılarımda bahsettiğim “Ado”. Sim’in kankası. Sidikli Kasabası Müzikali’nin oyuncularından. iki yıl önce “Romantizma” adında bir şiir kitabı çıkarmıştı. Ben zaten Adnan’ın Sidikli Kasabası’nda ki oyunculuğuna ve performansına hayranım. Geçen akşam bir kez daha hayran oldum. Bestelerin arasında Adnan kendi şiirlerinden bazılarını okudu. Oyunculuğuyla şiirler birleşince, inanılmaz güzel bir şey çıktı ortaya ki ben şiirden nefret ederim. O akşam dedim ki, “ben şiirden nefret etmiyormuşum, şiiri okuyan doğru okursa, şiir güzel bir şey oluyormuş. Buda ikinci aydınlanmam oldu, kendime dair. Hatta Adnan’ın bitiriş cümlesi harikaydı, paylaşmasam ölürüm “Amatörler bilmez, aşk tek kişilik yaşanır…” işte sen düşün artık, bunun üstüne.
Kamran İnce, yetenek deryası dünyanın tanıdığı ama bizim tanımadığımız besteci piyanistlerimizden. Şaşırdık mı,- yoo bence artık doğal karşılıyoruz. Cehaletimize sağlık. Galatasaray Senfonisi’nin bestecisi aynı zamanda. Bende, gitmeden önce biraz araştırma yaparak öğrendim. “Music for a Lost Earth” bestelerinin ortaya çıkışı biraz enteresan. Hayatının kötü bir döneminde, hayal ettiği farklı bir dünya için yapılmış besteler. Kendi ağzından söylediklerini aynen aktarıyorum. Bana söylemedi, konser bilgi kağıdında yazıyordu.
“Kanımca bu dünyada her şey kötüye gidiyor: çevremiz, değerlerimiz, vs… her şey… Hakikaten dünya böyle devam edemez. Yeni bir dünya olsa, acaba daha iyi yapabilir miydik? İşte ben bu müziği bu dünya için yazıyorum, bu yeni dünyada hissedebileceklerimiz için… Nasıl mutlu olurduk? Nasıl severdik? Nasıl üzgün olurduk? Neye değer verirdik?”
İşte bunları söylemiş, bunu okuduğumda, “ahh dedim, tanısaydım da deseydim, bir düşünsen bulacaksın bir milyon neden.” Ayrıca, dünyanın tanıdığı birine göre, oldukça güleryüzlü ve samimi biri gibi geldi bana. Tanıştın mı dersen, hayır tanışmadım ama hissettim. Hislerim o akşam tavan yapmış. Diyorum işte, biliyorum ben kendimi, klasik müzik işine dalarsam çıkamam.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder