Son bir aydır yeni bir aktivite buldum. İlk önce olayın nerelerden başladığını anlatayım. Geçen yaz surf yapmaya başlamıştım hatırlarsan. Bu yazda devam etmeye kararlıyım fakat damacanayı kapıdan mutfağa taşıyamayan ben için, o yelkeni kaldırıp sabit tutabilmek tam bir işkence. Safinaz’ın bile kolları benimkinden iyidir. Olay böyle olunca ben de biraz spor yaparak hafif bir kaslanmaya karar verdim. Yeni taşındığım muhitte ki en kapsamlı spor salonunu bularak hemen üye oldum.
Hayatında ilk defa spor salonuna giden birisi olduğum için baya farklı bir deneyim oldu bu. Salona doğru ilk girişimde geniş omuzlu, “küçük tepeleri dağları gölleri falan ben yarattım” der gibi ortalıkta dolanan Van Damme’lar gördüm. Bi ezildim onları görünce tabi. Öyle ezik ezik hocanın odasına gittim. Beni süpersonik bir tartıya çıkardı. Nasıl bir tartıysa artık o, obezitemden yağ oranıma, metabolizma yaşıma kadar her şeyi ölçtü. Bunları insan icat ediyor işte. En sevindiğim olay bende obezitenin -17 çıkması. 32 diş sevindim bu olaya. Bana başlangıç programı yazdılar. Yazdılar ama ben tabi hemen bir sirenleri çaldım “ bakın ben bu dışarıda ki yerli rambolar gibi falan olmak istemiyorum. Altı üstü hafif bir kas istediğim” dedim. Cahillik kötü bir şey. Odadakiler bana gülerek bakıp, “istesenizde olamazsınız, bu en hafif program” dediler. Bende ki eziklik, “yolda görsen üstüne bas, çiğne” levelına geldi bu sözlerle.
Kapsamlı spor salonlarına üye olmanın en güzel tarafı, bütün derslere girebilmek. Bu sayede fitness dan sıkıldığımda, eğlenceli derslere girebiliyorum. Pilates tam benim işimmiş mesela. Bu zamana kadar yapmadığıma çok pişmanım. Bir de çok eğlenceli. Kendimi o toplarla sirk gösterisinde ki sevimli foklar gibi hissediyorum. Spora başlayacak olanlara zumbayı da ısrarla tavsiye ederim. bir sürü derse girdim ama hala tembelliğim yüzünden girmediğim dersler var. “aqua gym” mesela. Sabah saatlerinde olduğu için ve ben erken kalkamadığım için hala giremedim. İnşallah bugün yarın bu işi çözücem.
Spor salonunda beni güldüren ve sinirlendiren tipler ise, full makyajla gelen kızlar (birisinin onlara terleyince Yıldız Tilbe’ye benzediklerini söylemesi gerekiyor), bir türlü kilo veremeyen asabi teyzeler, set aralarında aletleri işgal edenler ve ağırlık kaldırırken “rööaarııııhhh” diyerek ağırlık kaldıranlar.
Toparlarsak; spordan nefret ediyordum ama bir başladım pir başladım. İnsanda yarattığı his tam olarak: bedensel ve ruhsal anlamda yeniden doğmuş gibi hissetmek. “spor harika bir şeymiş ya, mutlaka devam etmeliyim, asla bırakmamalıyım obaaaa lalallalala” düşünceleriyle doluyum. Sonunda, dişi bir gorile benzemekten korkuyorum. Her gün farklı bir yerim ağrısa da mutluyum. “no pain, no gain” sonuçta. Hay gidi yaa, kendime şaşıyorum. “Spor mu, ıyyyy” derken, İki dambıla ruhumu sattım.