Günlerdir taşınma telaşındaydım. Bu arada bloga da haliyle baya bir ara vermek zorunda kaldım. Akıl dağılması feci bir şey. Aynı anda 1200 tane şeyi düşünmek zorunda kalmak ise feci ötesi. Neyse ki sonunda bitti.
Eski evden yeni eve taşınırken Sim’le zamanda yolculuk yaptık, anı yumaklarında kaybolduk, hatıra patlaması yaşadık. Eşyaları toplarken, yıllardır oradan oraya sürüklediğimiz bir koca çanta dolusu mektupla karşılaştık. İçlerinde o kadar absürt şeyler vardı ki; benim lisede sıra arkadaşımla yazışmalarım, (onu bile saklamışım. Yazdığımız şey de “ders sıkıcı, teneffüste yanıma gelir mi sence, gelirse ne diyeyim” gibi şeyler), sonra üniversite yıllarında Sim’le birbirimize yolladığımız mektuplar, yazdığım ama asla yollamadığım aşk mektupları ( abartmıyorum bir tanesi arkalı önlü altı sayfaydı. Kendime yuhh dedim. İnsan bir dönem gerçekten salak oluyor.) bana gelen aşk mektupları (işte bu güzeldi. “Kimleri kimleri telef etmişim diyerek egomu bulutlara değdirdi” : )) Sim’le kıyafetlerimizi izinsiz almamamız için oluşturduğumuz ve ikimizin de karşılıklı olarak imzaladığı sözleşme.
Bu kadarla kalmıyor tabi ki. Albüme koymaya layık görmediğimiz ama atamadığımız bir sürü fotoğraf çıktı bir de. Mesela uyuyor gibi poz vererek çekilen fotoğraflar, habersiz çekildiği izlenimi verdiğini sandığımız fotoğraflar, ergen yaşlarda, çirkinlik abidesi gibi ortalıkta gezerken utanmadan kendimizi güzel sanıp verdiğimiz pozlar, telefonla konuşuyormuş gibi pozlar ve son olarak ağzımız açık ufo gören masum köylü pozlarımız.
Bu kadar çok şeyle bir anda karşılaşınca, artık bir karar vermem gerektiğini anladım. Özel birkaç şey dışında, her şeyi attım. Çok tuhaf, hiç içim acımadı. Okurken gülsem bile, o an çok önemli olsa bile, şu anımda hiçbir önemi olmayan şeyler. Zaman içerisinde hislerin şekil değiştirmesi zaten bilinen bir şey ama hiçbir önemlerinin kalmaması çok daha güzel. Şimdi “aaa, o anılar sana çok şey kattı” diyenler olacaktır. Muhakkak kattılar ama o, o zamandı. Hepsine teşekkür ederek, beni ben yapmama yardım ettikleri için minnettar olarak hepsini çöpe attım. Yıllarca biriktirmişim ya, hala kendime inanamıyorum.
Tabi bu bende bir zamanda yolculuk etkisi yaptı. Bir gittim geldim. Attıktan sonra da düşündüm. Zamanda yolculuk olsaydı, hayatımın hangi dönemine gitmek isterdim? Kuşkusuz çocukluğum. Eğer bu mümkün olsaydı, çocukluğumu tekrar tekrar yaşardım ve tüm dünya benim çocukluğumda hapsolurdu.
Ama hep söyledikleri gibi işte;
Geçmiş, geçmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder