26 Mayıs 2014 Pazartesi

AMSTERDAM


Buram buram özgürlük kokan şehir. Bir mevsim kalsam sıkılmam. Gelir gelmez kendisini, kendine özgü tavrıyla ve ruhuyla belli ediyor. İnsanlar ekstra rahat burada. Dünya umurlarında değil. Hemen aklına başka yerlerde illegal olan ama burada legal olan şeyler gelmesin. Onlardan bahsetmiyorum. Şehir, kanallarıyla, müzeleriyle, insanlarıyla, parklarıyla ve bisikletleriyle çok güzel bir şehir. Yani demek istiyorum ki, açık açık;  Amsterdam’da eğlenmek için keke ihtiyacın yok.  
Amsterdam’ın ilginç olan taraflarından birisi; küçük bir şehir olduğu halde sürekli yapacak bir şeylerin olması. Hatta zamanın yetmemesi.

BİSİKLETLER

Şehre adım attığında bisiklet trafiğinden başın dönebilir. Buna hazırlıklı ol. Asla es geçilmemesi gereken kural ise, bisikletlinin kurallarda hep üstün olması. Yani burada ki genel sıralama önce bisikletli, sonra yaya, sonra araba. İlginç olan bir diğer şey ise, bisikletlerin o kadar kullanılmasına rağmen çok fonksiyonlu olmaması. Bunun sebebi Amsterdamlıların, kafaları güzelken, bisikletlerini hep bir yerlerde unutmaları veya bisikletlerini karıştırmaları. Yani sürekli ondan ona değişen bir bisiklet sirkulasyonu var. Orada yaşasam kesin kendi bisikletime bir işaret koyar, kaybolduğunda ise “dönerse benimdir” gibi bir totem yapardım. Bazı konularda batıllıkta çığır açarım. Oraya gittiğinde, bisikletini her yerden kiralayabilirsin. Her yer bir bisiklet mesafesi. Diğer bir ulaşım aracı olarak taksiyi seçersen %90 taksici Türk olacak. Direk pazarlığa başla.

EŞİTLİK VE ÖZGÜRLÜK BÖYLE BİR ŞEY OLMALI


Bizim ülkede en sık söylenen ama uygulamaya gelince vasatın altında olduğumuz yaşanan her olayda belli olan, anlam olarak baya derin kelimeler bunlar. Amsterdam’da tam anlamıyla yaşanıyor. Herkes eşit. Eşcinsellerin en rahat yaşadıkları yer burası. Önyargının ne demek olduğunu bilmiyor buradakiler. Gidersen, bir parka git otur ve gözlemle. Herkes kendisinden sorumlu. Başı örtülü Hintli de orada, yanında bikinisiyle güneşlenen kızda orada. Öpüşen çiftler de orada. Tü kaka yok. Burada ki tek yasak, başkasının özgürlüğünü engellemek.

Coffee shoplar malum. Şehirde toplam 350 adet var. Ama genelde turistler orada. Hollandalılar bu merakları ergenlikte yaşamış ve bitirmiş. Bu kadar fazla olmasının nedeni, uyuşturucudan ve otlardan Hollanda’nın ciddi bir turist geliri elde ediyor olması. Tavsiyem önüne mönü geldiğinde ne alacağını ve onun ne gibi etkilerinin olacağını ne kadar zamanda etkili olacağını en ince ayrıntısına kadar sorman. Diğer bir tavsiyemde hiç bulaşmaman. En basitinden bir space cake’i bile denememen. Bir bildiğim var ondan söylüyorum. Deneme. 

MÜZELER

Ben sadece üç tanesini gezebildim. Adım başı müze olunca bir şehirde, en çok duyduklarımdan yana seçim yaptım. Bunlardan birisi “Madame Tussauds” . Dam meydanında. Ölümsüz aşkım, Hollywood’un olgun serserisi ( asla O’nun için ihtiyar demem) George Clooney ile fotoğraf çektirerek aşkımızı daha da bir ölümsüzleştirdim. Ama en ilginç olan, kurdukları bir kamera sistemi ile Charley Chaplin’le dans edebiliyor olman. Şahsen çok eğlendim.

Diğer müzemiz “Heineken” oldu. Ben pek bira insanı değilimdir. Sevmem birayı ama bu müzede arpa gözümde bambaşka bir yere geldi oturdu. Müzeye girdiğinde sana verilen biletle Heineken teknesiyle bedava kanal turu yapabiliyorsun. Bir de hediye dükkanından bedava ıvır zıvır alabiliyorsun. Bunlarda müze gezmenin bonusu.

Diğeri “erotic museum” oldu. Bir çılgınlık yapıp, “amaaan bir daha nerede gideceksin” diyerek adım attığımız yer. Detay vermek istemiyorum ama bizim için kahkalarla güldüğümüz baya eğlenceli geçen bir müze aktivitesiydi.

FRENZİ

Amsterdam sokaklarında boş boş dolaşırken, karnımızın acıkmasıyla kendimizi attığımız, içinde hiç turist olmayan, Hollanda yemeklerini bulabileceğin restaurant. Çok sevimli, yemek tavsiyesinde bulunan bir garsonu da var. Dam meydanına 10 dk yürüme mesafesinde , biraz içerilerde kalıyor ama kanalın dibinde yemek yerken buna değdiğini düşünüyorsun.

YAPILMAZSA OLMAZ

Muhakkak çiçek pazarına git. En ucuz hediyelikler orada.

“Red Light Street” diğer gidilecek yer. Önce gördüklerine şaşırarak bakıyorsun, sonra senin gibi bakan turistleri görünce “bir ben bön bön bakmıyorum” diyerek rahatlıyorsun.

Amsterdam’lılarla aynı havayı soluyayım diyorsan olman gereken yer “jordaan” bölgesi. Orada bir cafe de oturarak şöyle bir etrafına bakıp “bu adamlar ne yaşıyor biz ne yaşıyoruz” isimli derin düşünce havuzuna giriş yapabilirsin.

Kanal Turu kesinlikle yapılmalı. Oraya gidip kanal turu yapmadan dönmek olmaz. Ama yukarıda da belirtmiştim. Heineken Müzesi’ne giderek bu turu bedavaya getirebilirsin.


Peynir yenmeli. Muhakkak bir peynir dükkanına girip, bütün peynirlerinden denemelisin. İnanılmaz lezzetliler. 

8 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Gormek guzel olmali
    http://catiustasiankarada.blogspot.com.tr/

    YanıtlaSil
  3. http://catiustasiankarada.blogspot.com.tr/

    YanıtlaSil
  4. Yazmayı birakmamaliydin :( (yazmayı bırakan başka bir yazar)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ara ara dönesim var ;)). Teşekkür ederim :)

      Sil
    2. Ara ara dönesim var ;)). Teşekkür ederim :)

      Sil
    3. Ara ara dönesim var ;)). Teşekkür ederim :)

      Sil
  5. Yıllar da geçse hala hesabına girip eski yazılarını tekrar tekrar okuyanın var ☺️ Belki yeniden yazmıştır diye bakıyor insan ☺️

    YanıtlaSil