17 Mayıs 2012 Perşembe

Intouchables ( Can Dostum )


2011 yapımı olan ve geçen hafta sinemalarda oynayan bu film, son yıllarda açık ara farkla izlediğim en güzel Fransız filmiydi. Fransız sineması durmuş saat gibi, arada sırada doğru şeyler yapabiliyorlar.

Film, zengin ve baştan aşağısı felç olan adamın (Philippe ), şehrin varoşlarından  zenci bir çocuğu ( Driss “bildiğin İdris”  ) bakıcısı olarak işe almasıyla başlıyor. O’nu işe almasının sebebi ise, Driss’in doğallığı ve Philippe’e acımaması. Driss, o kadar doğal ve sempatik bir oyunculuk sergilemiş ki, insanın “al bundan, evde bulunsun” diyesi geliyor. İnanılmaz eğlenceli bir film ama bir o kadar da duygusal. Peki bu duygusallık göze parmak mı olmuş? Hayır. Hiç bir duygu sömürüsü yok. Ortak zevkleri hiç yok gibi gözüken iki insanın dostluğunu anlatan, klişe olucak ama “içinizi ısıtan” derler ya, işte aynen öyle, son derece etkileyici, duygulandırıcı, güldürücü bir film izledim.

En can alıcı cümlesi Phillippe’nin, ölen eşinden bahsederken “ benim asıl engelim tekerlekli sandalyeye sahip olmam değil, onsuz olmam” demesiydi. Yaaa, böyle de duygusal bir adam var filmde.

Son dönemlerde o kadar kötü filmler geldi ki, intouchables bunların hepsini bir yere gömüp, “ben geldim” dedi. Bu kadar geç izleyip yazdığım için pişman oldum. Gerçek hayattan bir masal diyebilirim bu film için. Ağlatmadan duygulandırmak, üstüne bir de güldürebilmek hiç kolay bir şey değil. Yüzümde ki tebessümlerler film boyunca hiç eksilmeden kahkahaya dönüştü. İzleyin, pişman olmadığınız gibi, sonrasında bana teşekkür ediceksiniz. Tek dileğim; Amerikan sineması uyarlamaya kalkmasın.

PS: Filmin müzikleri de harika. Filmin başındaki bir sahnede, earth wind and fire’ın september’ı var diyeyim, siz gerisini düşünün.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder