Nihayet
Denizli ye gitme vaktim geldi. Aklımın bir yerleri zaten hep Ege deydi, şimdi
kendimi de götürüyorum. Cumartesi yılların müzmin bekarı kuzenim Mehmet le,
arkadaşım Pınar’ın düğünü var. Samimi samimi şimdiden söyleyebilirim ki efsane
olacak. Yıllardır sülalecek bu anı bekledik çünkü.
Düğün bahane
oldu, ama şahane oldu. Memleketimi özledim resmen. Meşhur oğlak kebabı ( bu
sıcakta nasıl yiyeceksem artık, ama Enver Usta’yı tek geçerim. ), özkaymak
dondurmacı, yanık kokulu kese yoğurdu, kahvaltı da yenen domatesin, biberin,
salatanın tadı, zeytinyağının hasıyla yapılmış yemekler, Hacı Şerif’in içi
dondurmalı sıcak helvası, kankalarım, canımdan çok sevdiğim babanem,
kuzenlerim, Lal Şarap Butik … bunlar Denizlim dediğimde ilk aklıma gelenler.
Her zaman
söylerim, Ege’li olmak anlatılmaz yaşanır. Ben burada ne kadar anlatsam da,
yaşamadan bilemezsiniz. Şimdi bir de yaz geldi ya, Egeliler bilir. Beni
balkonda yapılan, en az üç saat süren kahvaltı sofraları bekliyor orada. Neeerdeee
İstanbul’da öyle bir keyif. Yapayım desen de aynı tadı vermiyor.
Memleket
sevdam ne yazık ki sadece dört gün sürecek. Pazartesi akşamı Kelebek Ödülleri
için buradayım. Önümüzde ki hafta blog da sizi acayip şeyler bekliyor. Denizli
maceramdan alıntılar, kelebek ödülleri veeee çok bombastik bir röportajım var.
Söylemek için çıldırıyorum ama kendimi tutucam. İnsanlık için küçük ama benim
için büyük bir adım diyebilirim J. ( yok canım, Madonna değil ).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder