Eve geldiğin
günü hatırlıyorum. 4 yaşındaydım. Sense kundaklar içindeydin. Ev kalabalıktı.
Annemle babam, beni bir köşeye çekip “ kardeşin geldi, ne olmasını istersin,
kız mı, erkek mi ?” dediler. Hiç düşünmeden “erkek olsun” dedim. E bir
prenseslik saltanatım vardı, kimseler olmasın benden başka istiyordum. Sonra
annem bir kız kardeş istersem, hep benimle oynayacağını, arkadaşım olacağını
söyleyerek beni kız olman konusunda ikna etti. Aradan biraz zaman geçti, o
kadar miniktin ve o kadar güzeldin ki, aynı adın gibi bembeyaz bir sim
damlasıydın. Seni kimselere sevdiremiyordum. “Benim kardeşim, siz sevemezsiniz”
diyerek herkese karşı koyarak, tepinerek ağladım o yıllarda. Sonra büyümeye
başladın. Benim en güzel eğlencem oldun. Her söylediğime inandığın yıllardı.
Ölü taklidime inanıp, ağladığın zamanları hatırlıyorum. Sonra biraz daha
büyüdün. Benim ergenlik yıllarımdı, seni öldürme isteğimin tavan yaptığı
yıllar. Sen o yıllarda, ispiyonculukta sınır tanımıyordun. Hani beni gizli
gizli ispiyonlayarak, evin en sevilen çocuğu olmanın hazzını yaşadığın yıllar.
Hatırladın mı ?
Biraz daha
büyüdük, bir gün geldin “abla, sana bir sır vericem” dedin. O günden sonra suç
ortağım oldun. Her şeyimizi paylaştık. Senin odandaki masa lambasının ışığında
saatlerce oturup konuştuğumuzu bilirim. Bir iki yıl sonra ben üniversiteye
gittim. Kardeş özlemini ilk o zaman hissettim. İlk defa birbirimizden
ayrılmıştık. Her ay geliyordum neredeyse seni özlediğim için. Bir gün bana “
abla sen gittiğinden beri akşamları seninle konuşmayı çok özlüyorum, her şeyimi
sana anlatıyordum” demiştin. İçimin paramparça olduğu andı. Sonra ben geldim,
sen gittin. Yaz tatilleri hariç, tekrar aynı evde yaşamamız bir on yıl sonra
oldu. Yan yana değilken, zor olan bir on yıldı.
Uzakta da
olsak sen hep en yakınımdın benim. Küçükken ispiyoncuydun, büyüyünce suç
ortağım oldun, şimdi ise sırdaşımsın. “hatırlıyor musun, bir keresinde” diyerek
başlayan cümlelerimiz, ortak hayat geçmişimizden. Bu yüzden akraba dedikodusu
en iyi seninle yapılıyor. En iyi sen anlarsın beni. Yaralarımı ben
gösterme semde görürsün. Ben üzüldüğümde anında beni neşelendirmeye çalışman,
bana “daha fazla üzülüp, O’nu da üzmeyeyim” dedirtiyor. Sen üzüldüğünde ise ben
ne yapacağımı şaşırıyorum. Hani dünyayı yak, üzüntüsü geçer deseler, hiç
düşünmeden yakıcam, o derece.
Ağzımız
burnumuz kaşımız gözümüz hiç benzemesede, havamızın benzediğini biliyorum.
Bazen yaptıklarınla ve söylediklerinle “ yok bu insan değil, olsa olsa
unidentified walking object” dedirtsen de sen benim başıma gelen en iyi şeysin.
İyi ki doğdun, iyi ki benim kardeşimsin. Hep buralarda ol, bir yerlere gitme
oldu mu ?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder