5 Eylül 2012 Çarşamba

Eternal Sunshine Of The Spotless Mind


Geçen bayramı evde geçirenlerdenim. Herkes İstanbul dışında olunca, banim hakkıma da evde oturup bol bol film izlemek düştü. Bir çok film izledim. İzlemek isteyip, sonra izlerim dediklerim, yıllarca izlemeyi ertelediklerim, “bir gün tekrar izlerim güzel filmdi” diyerek bir köşede beklettiklerim ve Mel’in korsan arşivinden arakladığımız bir kaç(!) film. Şimdi bu kadar film arasından sana önereceğim film, bu zamana kadar izlemediğim için kendime kızdığım, izledikten sonra da zaman zaman izlenecek filmler arasında bekletmeye karar verdiğim, açık ara farkla bayramda izlediğim en iyi film. Eternal Sunshine Of The Spotless Mind.

Jim Carrey ve Kate Winslet’in oynadığı, beni benden alan filmin konusu kısaca, iki sevgilinin ayrıldıktan sonra hafızalarını sildirmelerini anlatıyor. Daha fazla konusundan bahsetmek istemiyorum, sürprizi kaçar. Şu anda içinden “keşke öyle bir şey olsaydı yaa” dediğine eminim. Nerden eminim, çünkü konusunu okuduğumda bende aynı şeyi söyledim.

Filmin en etkileyici bulduğum tarafları ise karışık kurgusunun aslında çok da karışık olmaması, filmde sizi içine alan sürrealist yaklaşım, film bittiğinde ise karmakarışık duygular içinde olmam. Filmde geçen sözlerin bir çoğu beynine kazılarak, bilinç altına çöğreklenecek. Şimdiden uyarımı yapayım. Aşkın kıyısına köşesine dokunduysan içinde kendinden çok şey bulacaksın. Sakın bir aşk filmi sanma, içinde aşk olan, bilinç altına seslenen bir film. En acısı da, film bittiğinde, anlıyorsun ki, birisi sana ne yaşayacağını baştan söylese, bilsen mesela her şeyin kötü gideceğini, yine de aynı acıları tekrar çeker, aynı şeyleri tekrar yaşardın. Hayat bile bile lades.
Bu arada filmin Türkçesi: "Sil Baştan" ve bence de olmamış.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder