Geçen
bayramı evde geçirenlerdenim. Herkes İstanbul dışında olunca, banim hakkıma da
evde oturup bol bol film izlemek düştü. Bir çok film izledim. İzlemek isteyip,
sonra izlerim dediklerim, yıllarca izlemeyi ertelediklerim, “bir gün tekrar
izlerim güzel filmdi” diyerek bir köşede beklettiklerim ve Mel’in korsan
arşivinden arakladığımız bir kaç(!) film. Şimdi bu kadar film arasından sana
önereceğim film, bu zamana kadar izlemediğim için kendime kızdığım, izledikten
sonra da zaman zaman izlenecek filmler arasında bekletmeye karar verdiğim, açık
ara farkla bayramda izlediğim en iyi film. Eternal Sunshine Of The Spotless
Mind.
Jim Carrey
ve Kate Winslet’in oynadığı, beni benden alan filmin konusu kısaca, iki
sevgilinin ayrıldıktan sonra hafızalarını sildirmelerini anlatıyor. Daha fazla
konusundan bahsetmek istemiyorum, sürprizi kaçar. Şu anda içinden “keşke öyle
bir şey olsaydı yaa” dediğine eminim. Nerden eminim, çünkü konusunu okuduğumda
bende aynı şeyi söyledim.
Filmin en
etkileyici bulduğum tarafları ise karışık kurgusunun aslında çok da karışık
olmaması, filmde sizi içine alan sürrealist yaklaşım, film bittiğinde ise
karmakarışık duygular içinde olmam. Filmde geçen sözlerin bir çoğu beynine
kazılarak, bilinç altına çöğreklenecek. Şimdiden uyarımı yapayım. Aşkın
kıyısına köşesine dokunduysan içinde kendinden çok şey bulacaksın. Sakın bir
aşk filmi sanma, içinde aşk olan, bilinç altına seslenen bir film. En acısı da,
film bittiğinde, anlıyorsun ki, birisi sana ne yaşayacağını baştan söylese,
bilsen mesela her şeyin kötü gideceğini, yine de aynı acıları tekrar çeker,
aynı şeyleri tekrar yaşardın. Hayat bile bile lades.
Bu arada filmin Türkçesi: "Sil Baştan" ve bence de olmamış.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder