Hep oralarda bir yerlerde olan köy değil de, ülkedir bazen. Gidince, yabancılık çekmeyeceğini, aidiyet duygusunun seni saracağını bilirsin. İşte Bosna Hersek de bu ülkelerden biri benim için. Mostar’a gittiğimde de tam olarak bu duyguyla karşılaştım. Ne bir eksik ne fazla. Tanıdık bir yerdeydim. Bu hiç bilinmeyen ama bilinen yerde dolaşırken, Mostar’ın acısı beni içine bir yerlere aldı. Yaşadığım hüznü kelimelerle anlatacak kadar yetenekli değilim.
Şehrin ikiye bölünmüşlüğü, müslüman kesimin yaşadığı tarafda ki evlerin duvarlarında gördüğüm şarapnel parçaları, onlar için çok önemli olan Mostar Köprüsü’nün yıkılış ve yeniden yapılış hikayesi, bütün dünyanın “biz de dahil” bu savaşa sessiz kalması, dağın zirvesinde göze sokarcasına yapılan hac sembolü ve buranın bir zamanlar Osmanlı toprağı olması… bütün bunlar acı bir hikaye gibiydi.
Bosna Osmanlı’nın himayesinde kaldığı 415 sene boyunca en mutlu günlerini yaşamış, ta ki Osmanlı’dan çıkıp Avusturya-Macaristan İmparatorluğuna verilene kadar. Osmanlı, burada bütün dinlerin bir arada huzur içinde yaşayabilmesini sağlamış. Evladını korur gibi korumuş Bosna’yı. Osmanlı’nın himayesinden çıktıkdan sonra ise, bir yandan Yugoslav liderle, bir yandan Sırplarla, bir yandan ise Hırvatlarla bitmek bilmeyen bir iç savaş yaşamaya başlamış Boşnaklar.
Boşnaklar için Mostar Köprüsü’nün önemi de buradan geliyor. Bu köprü 1556 yılında Sultan Süleyman’ın emriyle, Mimar Sinan’ın öğrencisi Hayruttin tarafından yapılmış. Yapılması yıllar almış. Zaman içerisinde, Boşnakların ve müslümanlığın Mostar da ki simgesi haline gelmiş. Savaş sırasında hemen hemen her gün bu köprüyü bombalamışlar. Yıkamayınca, bir gün hırs yaparak, peşpeşe atışlarla tarihi simgesel köprüyü yıkmayı başarmışlar. Her şey bittikten sonra, bu köprü Unesco tarafından bütçe sağlanarak tekrar yapılmaya başlamış. Yapımını da Türkiye’den bir inşaat firması üstlenmiş. Köprü tekrar yapılırken eski taşlar kullanılamayacak durumda olduğu için, eski taş ocağı tekrar açılmış ve aynı taşlardan tekrar üretilmiş. Şimdi o köprü şehri ikiye ayırıyor. Bir tarafında Hırvatlar, diğer tarafında ise Boşnaklar yaşıyor. Boşnakların yaşadığı taraf adeta bir Osmanlı şehri.
Köprünün altında ise upuzun güzelliğiyle Neretva Nehri var. Yol boyunca bize eşlik eden nehir, Mostar Köprüsünden baktığımızda güzelliğini esirgemeden, o mistik yeşiliyle bizi büyüledi adeta.
Orada ki bir Boşnak mezarlığında gördüğüm olay ise tüyler ürperticiydi. Herkesin doğum yılı farklı farklıydı ama ölüm yılı hep aynı, 1993. Şimdilerde turizm savaşın etkilerini silmeye yardımcı olsa da, gülen satıcı kadınların gözlerinde acı, duruşlarında ise zoraki bir metanet vardı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder