7 Kasım 2012 Çarşamba

Tiyatro Sezonu Hedda Gabler ile Açıldı.

Tu beni arayıp “ akşama Hedda Gabler’e gidiyoruz, söz verme kimseye” deyince, bana da, güle oynaya, hoplaya zıplaya Muhsin Ertuğrul’a gitmek düştü. Bu sezonda ki ilk izlediğim oyunda Hedda Gabler oldu haliyle.
Hedda Gabler, Norveç’li oyun yazarı Henrik İbsen’in 1890 yılında yazdığı oyun. Bu oyunun şu açıdan da farklı bir önemi var, sanat çevrelerinde Hedda Gabler’in, Hamlet’in kadın versiyonu olduğu söyleniyor.
Oyunun yönetmeni Emre Koyuncu. Hedda’yı ise Şebnem Köstem oynuyor. İzlerken, tüm ruhuyla oynadığını anlayabiliyorsun. Öyle değişik bir kadın ki Hedda, kendi içinde çıkmazlarda yaşıyor. Evli fakat general olan ve ölen babasının etkisinde. Kimseye bağlanamıyor, kimseyi sevemiyor ama başkasının sevmesini de istemiyor. Bu çıkmazlarının arasında, hayatları etkileyen, kaderleri değiştiren küçük oyunlar oynuyor ve bu oyunlarla mutlu olmaya çalışıyor. Oyunu izlerken birden sen de Hedda oluveriyorsun. O’nun çaresizliğinden kurtulmasını, normal bir hayata geçiş yapmasını istiyorsun. O’nun küçük numaralarına gülmeye başlayıp, O’nunla birlikte kader değiştiriyorsun.
Üçgen bir sahne kullanılmış. Sahne döndükçe Hedda üçgenin farklı taraflarında oluyor. Bir kıyısında köşesinde, bir ortasında, bir başında ama hep içinde.
Oyunda en beğendiğim performanslardan birisi de yargıç karakterini oynayan Eraslan Sağlam oldu. Aslında sevimsiz bir karakter olmasına rağmen, Hedda’yı herkesten daha iyi anlayan ve aslında O’nunla gerçekten konuşabilen tek karakter. Beğendiğim diğer performans ise, tabi ki Şebnem Köstem.
İzlemeni tavsiye ederim. Şehir Tiyatroları’nın web sitesine girersen, İstanbul da nerelerde oynadığını görebilirsin. İlk yarı biraz durağan ama ikinci yarıda ilk yarıda ki durağanlığa değdiğini düşünüyorsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder