Mehmet Ali Birand’ın ölümüyle dün bir kez daha anladım ki, ölüm insanı eksik bırakan bir şey. Hiç ölmeyecek gibi her gün gördüğümüz insanların ölümü, tanımasakta bir burukluk yaratıyor.

Benim gibi 80 lerde çocuk olanlar, 32. Gün’ü izleyerek, tartışma programlarını anlamaya çalıştı. Program içinde yayınlanan belgeselleri izleyerek Türkiyeyi değil, dünyayı öğrendi. Sadece bizi değil, annelerimizi babalarımızı kaliteli siyasi belgeselle tanıştıran adam oldu. Gençliğimizde ise, artık her şeyi az çok anlayabiliyorduk ve bu programı sonuna kadar izlemek için uykusuz kaldık. Uykusuz kalmaya değer bulduk çünkü. Mithat Bereket, Can Dündar, Cüneyt Özdemir gibi çok önemli isimler bu programda yetişti. Yetiştirdiği insanlara, “hepinizden çok şey öğrendim” diyecek kadar tevazu sahibi bir insandı.
Hepsi bir tarafa, Türk basınını yaptığı röportajlarla, haberlerle dünyaya tanıttı. Türkiye’de habercilik anlamında bir çığır açtı. Dünya da neler olup bittiğini de bize gösterdi.
Daha iki gün önce, kanlı canlı, bitmeyen enerjisiyle karşımızdaydı bu adam. Arkasından “şöyle insandı böyle insandı” diyerek konuşanları, hele küfredenleri anlamak mümkün değil. Kimse sevmek zorunda değil ama bir ölünün arkasından konuşacak kadar bayağılaşmamak zorunda. Sevenlerine saygı duymak zorunda. Bu kadar insanlıktan çıkmamak zorunda. Seversin sevmezsin ayrı konu ama Mehmet Ali Birand’ın hepimizin üzerinde öyle veya böyle hakkı var. Hepimizin hayatından bir şekilde geçmişliği var.
Eski oda arkadaşı Özhan Canaydın’a kavuştu. Sarı kırmızı ışıklar içinde uyusun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder