Müthiş bir yere gidiyoruz hazır mısın ?
Tatile çıktığını hayal et bir an. Her şeyi arkanda bırakmışsın. Çok beklentin de yok aslında. Tek isteğin biraz uzaklaşmak. Bunları düşünerek binmişsin uçağa. Uzak olsun biraz demişsin, görmediğin bir yer göresin var.
Yaklaştıkça, gideceğin yere, içinde bir kelebeklenme. Keşfetmediğin bir şehrin heyecanı. Adriyatik’i görüyorsun ilk önce, üstünde inci gibi parlayan bir cruse gemisi. Güneş tüm şehre gülümsüyor gibi bakıyor. Hemen ardından gördüğün ise görkemli, meydan okumalarıyla gurur duyan ihtişamlı bir kale. Biraz daha yaklaşıyorsun, taş evler gözüne çarpıyor hemen. Taş evin sıcaklığı olur mu, oluyor işte. Hani, “dantel gibi kıyı şeridi” derler ya, işte aynen öyle. O tablonun çerçevesinde bir yerlerde iniyorsun uçaktan.
Bir an önce, tablonun içinde olmak istiyorsun. Resmin bir parçası olma isteği. Alelacele dalıyorsun şehire. Kale’nin içine giriyorsun önce. İşte oradasın. Orta çağdasın. Etrafın surlarla çevrili. Bir güven duygusu sarıyor birden seni, oysa ilk kez gittin oraya, tanıdığın tek bir kişi bile yok, ama böyle hissediyorsun işte. Güzel bir masalın ortasındasın sanki. Baktığın her yere bir kez daha bakıyorsun, masalı içinde hep yaşamak, unutmamak için. Sokakların birinden, at seslerinin geldiğini hayal ediyorsun, hemen ardından o atlarla birlikte yakışıklı şövalyeler çıkıyor. Bir diğerinden ise, önce kızların gülüşlerini duyuyorsun, sonra kabarık, göğüs dekolteli elbiseleri ve bukle saçlarıyla kızlar çıkıyor sokaktan.
Dar sokaklarına dalıyorsun hemen Kale’nin. Başını kaldırdığında camdan cama asılan çamaşırları görüyorsun. Bir gülümseme yerleşiyor yüzüne. Surlara dokunuyorsun, buram buram tarih. Bir efsaneye göre, Kale’nin içindeki tarihi çeşmeden su içen herkes tekrar gelirmiş. Elini uzatıyorsun çeşmeye, kana kana içiyorsun o suyu.
Kale’den çıktığında, şehir merkezi. Her yerde bir yeşillik. Göğü delen binalar burada yok. Herkes gülümseyerek yürüyor yollarda. Anlamsız ama anlamlı bir gülümseme. Böyle bir yerde yaşamalı insan diyorsun. Ölecekse, böyle bir yerde ölmeli.
Bernard Shaw’ın da dediği gibi “Dünyada cenneti görmek isteyenler, mutlaka Dubrovnik’e gelmeli.”
Bir kere de olsa gidilmeli, tarih doya doya koklanmalı, içine çekilmeli. Adriyatik’in güzelliğiyle büyülenmeli.
Ruhumun bir parçasını Dubrovnik’de bıraktım…
Devam edecek...